in

Vampirler gerçek mi? 

Son günlerde birçok kişi vampirler gerçek mi sorusunu araştırıyor. Korku filmlerinde, fantastik hikayelerde karşımıza çıkan kan emici, doğaüstü yaratıklara vampir deniyor. Her ne kadar kurgusal bir karakter olarak bilinse de vampirlerin gerçekliğini savunan birçok kişi var. Peki, vampirler gerçek mi? İşte, vampirler gerçek mi sorusunun detaylı yanıtı… 

Arama motorlarında sıkça araştırılan vampirler gerçek mi sorusu sosyal medyada da en fazla konuşulan konu başlıkları arasında yer alıyor. Çoğu zaman korku hikayelerinde veya doğaüstü varlıkları konu alan yapımlarda yer alan vampirlerin gerçekliği tartışılmaya devam ediyor. Peki, vampirler gerçek mi? İşte, vampirler gerçek mi sorusunun detaylı cevabı… 

Vampirler gerçek mi? 

Geçtiğimiz yıllarda bir Alman araştırmacı, vampir efsanelerinin kökenini araştırdı. Alman araştırmacı, vampir efsanelerinin kökenini araştırdı ve bu ‘ölümsüz’ vampirlerin kan emici olmadıklarını buldu. Tabutlarını her zaman giyimli olarak terk eden vampirlerin, yanaklarında ve burunlarındaki çürümelerle oluşan hafif çukurluklar dışında aslında pek de ilgi çekici tarafları yoktu. Hatta köpek dişlerinin uzaması gibi en belirgin vampir özelliği bile Güneydoğu Avrupa vampirlerinde hiçbir zaman görülmemişti. Bonn Üniversitesi tarihçilerinden Peter Kreuter’in araştırmasına göre vampirler gün ışığında bile kaybolmuyorlardı. Fakat her ne kadar bul bilgiler yayılsa da vampirlerin var olduğu büyük bir kesim tarafından kabul görmüyor. 

Lanetliler bir kez mezarlarından çıkmaya dursun, bundan sonra kurbağa, tavuk, at ya da fareye dönüşür ve gündelik yaşamlarında bu şekilde dolaşıp dururlardı. Hatta bazıları alet ya da kap kacak biçimine bürünür ve zarar verebilmek için her zaman onlarla birlikte olurlardı. Sarmısak ve Kutsal Su Sarımsak, kutsal su ya da haç yardımıyla tehlikeleri atlatamayan köylüler, suçluyu yakalayabilmek için daha farklı yollara başvururlardı. Mesela mezarlık çevresine kül serpiştirerek vampirin ayak izlerini takip etmeye çalışır ya da halk arasında cinleri görebilen ve ölümsüzlerin bulundukları yerlere huzur getiren hayvanlar olarak bilinen kara horozları salarlardı.  

1700’lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.” diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu.” demiştir. Hastalıkla anlatılan efsaneler arasındaki bazı uyuşmazlıklar vardır. Öncelikle portifia’nın birçok çeşidi bulunmaktadır va bunlardan sadece en az rastlananı deri bozukluklarına yol açmaktadır. Ayrıca bugüne kadar kayıtlı olan 200 hastalık vakası vardır, ki bu da böylesine büyük bir efsaneye yol açabilecek büyüklükte bir sayı değildir. Portifia hastalarının ihtiyaç duyulan o karmaşık molekülü kan içerek sağlayamaz. Ayrıca sarımsakta portifinın etkilerini arttıracak maddelerin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır. Bu hastalıkta kişi uzun bir süreliğine bayılır. Bilinci yerindedir ancak vücudunu kontrol edememektedir. Bir süre sonra hasta, büyük ihtimalle bir tabutta, ayılır/uyanır. Bu hastalık nadir de olsa günümüzde de görülmektedir. Anahtarın efsanelerin ana kahramanları ölüler olma olasılığı da vardır. Ölülerin cildi zaten daha soluk olur. Basınçtan dolayı genelde ağzın kenarlarında patlayan damarlar, insanlara ölünün kan emdiği izlenimini verir. Ölümden sonra derinin çekilmesiyle saçlar ve tırnaklar uzamaya devam edermiş gibi görünür bu da kişinin hala yaşıyor sanılmasına neden olur. 

 

 

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yükleniyor...

0